TELEVİZYONLARDA SUBLİMİNAL MESAJLAR
Abdullah ÇAVUŞ/TRT Strateji Uzmanı
Televizyon yayıncılığı başladığından itibaren yayıncılık faaliyeti, yönetenler tarafından yönetilenlere kendi mesajlarını iletmek üzere, çok önemli bir araç olarak kullanılmaya başlamıştır.
Hakim güç unsurlarının mesaj iletme kaygısı, sadece egemenlik alanı ile de sınırlı kalmamış, dış dünyaya da bu mesajlarını vermek istemişlerdir.
Bir insanı en iyi şekilde yönlendirmenin en etkili yollarından birisi kişinin bilinçaltına mesajlar yollayarak yaptırmaktır.
Bilinçaltı mesajları yada toplum içerisinde bilinen ismiyle subliminal mesaj, anlatılmak ve yönlendirilmek istenilen olayı başka bir objenin içerisine bir işaret ya da yazılı olarak gizlenmesidir.
Şuuraltını etkilemeyi hedefleyen mesajlara “subliminal” adı verilmektedir. Genel olarak “şuuraltına yönelik gizli mesajlar olarak ifade edebiliriz. Kişinin şuuraltına ‘’subliminal’’ mesaj göndermenin birçok yolu bulunuyor.
Bunlardan en çok kullanılanları aşağıdaki gibidir.
- Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel mesajlar.
- Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla şuur-altına itilen 25. kareler.
- Reklam afişleri, logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil, kelime ve rakamlar.
- Sanal reklamlar
Bu yöntem; bir ürünün reklâmını yapmaktan, bir inancın ya da görüşün propagandasını yapmaya, psikolojik savaşa, uluslararası ilişkilere, yanıltıcı bilgilendirmeye kadar varan geniş bir yelpazede kullanılmaktadır.
Subniminal Mesajlar; görsel ve işitsel olarak (şuurlu) algılananlar değil; şuur-altı seviyesinde algılanan söz, resim, görüntü ve şekillerden oluşur.
1- 25.KARE TEKNİĞİ:
Sinemada her bir saniye 24 kare resimden oluşmaktadır. Bahsettiğimiz 25. kare de, bu 24 kareden oluşması gereken görüntülere 25. karenin eklenmesidir. Bu görüntüler genellikle görülmez/farkedilmez, görülse de bilinçaltında kalmaktadır. Evlerimizde çocuklarımız ve ailemizle izlediğimiz film ve dizilerde bu gizli mesajlar bilinçaltımıza işlenmektedir.
James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, saliselik görüntüler hâlinde gözle görülemeyen gizli kareler ve gizli mesajlarda : “patlamış mısır ye” ve “kola iç” sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları bilinçle algılayamadığı hâlde, bilinçaltına hitap eden bu sloganlar neticesinde kola satışlarının yüzde 18.1 patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı görüldü.
Bu şekilde, bilinç-altına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel olduğu görülmüştür. İşte o gün bugündür uygulanan 25. kareler sadece bir insanı ya da bir topluluğu değil; bütün insanlığı tehdit etmektedir.
Bu mesajlarla en kolay çocukları etki altına alacaklarını bildikleri için sübliminal mesajlar en çok çizgi filmlerde ve reklam filmlerinde kullanılmaktadır. Mesajlarda en çok ürünlerin satışlarını arttırmaya odaklı semboller, logolar, simgeler ve masonik ögeler kullanılıyor.
Yeni yetişen neslin bilinç altına bu mesajları gün içerisinde onların en çok vakit geçirdiği ve vakit geçirmekten zevk aldığı mecralara yerleştirerek işlemek istiyorlar.
İnsanlar, 25. kare tekniğini kullanarak kişinin bilinçaltına kendi isteğinin dışında hayatına, fikirlerine ve düşüncelerine yön verebileceğinden, TBMM’de 15 Şubat 2011 tarihinde kabul edilen 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 9.maddesinin 2.fıkrası gereği “Ticarî iletişimde bilinçaltı teknikleri kullanılamaz.” maddesi ile bu tekniğin kullanımını yasaklamıştır.
2- DİJİTAL SES DOSYALARINA GİZLENEN İŞİTSEL MESAJLAR:
8-12 hertz dalga boyundaki Subliminal mesaj içeren bir MP3′ü kulağınızla dinlersiniz, ancak içindeki gizli-mesajı beyniniz dinler. Bu esnâda kulağınız hiçbir şey duymaz. İnternette ve paylaşım programlarında şuuraltı mesajları içeren MP3 dosyaları bulunmaktadır. Hatta bu gizli mesajları frekans aralıklarına göre analiz ederek ortaya çıkartan yazılımlar dahi vardır.
İnsan kulağı sâdece belirli titreşim sıklığı aralıklarındaki sesleri duyabilir. Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız, bu sizin duyabileceğiniz titreşim aralığında olduğunu gösterir.
İnsan beyninin algısı ise, bundan daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Dikkat ediniz: “duyabilecek” demiyoruz, algılayabilecek diyoruz. Yani, kulağımız ancak belirli bir titreşim aralığındaki sesleri duyabilir. Fakat beynimiz bu aralığın çok daha ötesindeki sesleri algılar, hisseder.
Mesela, en korkunç uygulamalardan sadece biri: “Amerika, Irak’ı işgal etmeden önce bir yıl boyunca (daha fazla da olabilir) Irak radyolarında Kur’an yayınının altından, çok düşük bir titreşimde, kulakla duyulmayan, ancak dimağla algılanarak Iraklıların şuur-altına gönderilen: “Direnmeniz faydasız” gibi mesajlar verilmiş ve bir ülke işte bu şekilde şuuraltı mesajlar ile işgâle hazır edilmiştir.
Son olarak izlenen çizgi film veya dizilerin içinde bazı ürünler sanal reklam şeklinde yerleştirilmektedir.
3-SANAL REKLAMLAR:
Ticaret Bakanlığı sanal reklamı aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır.
Sanal reklam”; hukûken kullanımı meşru görüntülerin, canlı veya banttan bilgisayar marifeti ile manipülasyonu ve söz konusu görüntülerde yer alan muhtelif unsurları reklam amacı ile, halihazırda kullanılan veya ileride geliştirilecek teknolojiler vasıtasıyla oyun sahası ve çevresi üzerine düşürülen tüm görüntüleridir.”
Televizyonda izlediğimiz pek çok dizide ya da filmde ya marka yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Bir dönem gişe rekorları kıran “Kurtlar Vadisi Irak” filmini hatırlayın. Film başlarken “Bu filmde sanal reklam uygulaması yapılmaktadır” uyarısı vardı. Ekranda bir ovada yol alan otomobili izlerken birden bir mimarlık firmasının reklam tabelası ve bir apartman beliriveriyor. Kerpiç evlerin üstüne getirilmek istenmiş ama başarılı olunamadığı için ortalık yerde duran uydu antenleri reklamları ve uyarı tabelalarının altında beliriveren markalar çıkabilmektedir.
Bu işi yapanlar insanı ve insanın yaratılışını çok iyi biliyorlar. 1900’lü yıllara kadar uzanan bir geçmişi var bu tür çalışmaların.
Psikolog ve psikanilistlerin insanla ilgili uyguladıkları, gözlemledikleri ve deneylerle ortaya koydukları bilgi ve bulgulardan yola çıkarak “İnsanı nasıl etkileyebiliriz” sorusuna cevap aradılar.
İlk başta ticarî hedefler ve büyük şirketlerin mallarını halka pazarlamanın bir yolu olarak gördüler bu şuur-altı telkinleri.
Daha sonra ise bu taktiği öğrenen her kişi ve her yapımcı kendi niyet, inanç ve ideolojisine göre vermek istediği mesajları bu yolla insanlara zerk etmeye başladılar.